Yeni Mesaj Yaz
Şifremi Unuttum
Tüm Mesajlar
Selim Bekdemir 07.12.2019 08:04 İstanbulAşk neye benzer dedi..
Aşk bir neyzene benzer dedim..
Aşk bir neyzene benzerse biz neyiz? Evet dedim çok doğru!..
Aşk bir neyzene benzerse.. Biz Ney'iz!
Hz. Mevlana
Selim Bekdemir 06.12.2019 08:32 İstanbulBu âciz kulların sensiz edemez,
Ya Rab, bu âcizi senden ayırma!
Seni sevmek benim dinim imanım,
Ya Rab, imanımı dinden ayırma!
Şeyhim güldür, gülün yaprağıyım ben,
Ya Rab, yaprağımı gülden ayırma!
Yapraklar sarardı, döndüm hazana,
Ya Rab, hazanımı daldan ayırma!
Dostun bahçesinin bülbülüyüm ben,
Ya Rab, bülbülünü gülden ayırma!
Balık gölden çıksa ölür diyorlar,
Ya Rab, balığını gölden ayırma!
Eşrefoğlu Rumi fakir kulundur,
Ya Rab, fakir kulu Şah’tan ayırma!
Sevgili dostlar Cuma mız mübarek ola..... aşk ile...
Selim Bekdemir 05.12.2019 08:24 İstanbulMeseleyi bir başka açıdan şöyle izah edebiliriz: Hiç birimiz “Elestü bi Rabbikum?” sorusuna muhatap olduğumuzu ve bu soruya “belâ/evet” cevabı verdiğimizi hatırlamıyoruz. Oysa Kur’an’da bu meselenin zikrediliş tarzı son derece enteresandır: “Hani Rabbin: Âdemoğullarının bellerinden zürriyyetlerini almış, onları nefislerine karşı şahit tutarak, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim’ diye işhad etmiş, onlar da ‘evet’ demişlerdi, ‘şâhidiz’. Kıyamet günü, ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ demeyesiniz!”
Burada soy-sop sahibi her insandan alınan “misak”tan söz edilmektedir. Bu misak, biz, ruh ve bedenden müteşekkil “insan”lar olduğumuz halde mi bizden alındı? Buna “evet” demek mümkün değil. Zira her birimiz bu dünyaya birer ana-baba vesilesiyle geldik. Dünyaya ilk geldiğimizde mükellef bile değildik. Bebeklik ve çocukluk çağlarından geçerek mükellef olduğumuz yaşlara geldik. O halde soralım: “Elest bezmi”nde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusunun muhataplarının ontolojik varlıkları hakkında ne söyleyebiliriz? Üstelik orada verdiğimiz ve dahi hiç birimizin hatırlamadığı o ahit, bu dünyada inkâr üzere yaşayanlar için kıyamet günü aleyhde bir “hüccet” olacak. Hakikat-ı Muhammediye meselesini peşinen reddedenler öncelikle “Elest bezminde, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ sorusuna, ‘Belâ/evet’ cevabını verenler kimlerdi?” sorusunun tatminkâr bir cevabını vermek durumundadırlar. Özellikle de ruhların bedenlerden sonra yaratıldığını söyleyen İbnu’l-Kayyım’ı ve hocası İbn Teymiyye’yi takliden Hakikat-ı Muhammediyye meselesinde peşinci red tavrı takınanlar için bu ilmî bir mecburiyettir.
Sonuç olarak deriz ki: Meseleye önyargıyla reddetmek üzere değil, “anlamak için” bakıldığında “Levlâke” rivayetinin de “Nur-u Muhammedî” meselesinin de makul izahı mümkündür; hatta böyle izah etmek nassların gereği olarak görülmelidir. (alıntı)
Selim Bekdemir 04.12.2019 08:25 İstanbulHâris İbn Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Temizlik, imanın yarısıdır. ‘ Elhamdülillah’ zikri mizanı
doldurur. ‘Sübhânallah’ ve ‘ Elhamdülillah’ zikirleri ise yer ile gökler arasını (sevapla) doldurur. Namaz bir nurdur. Sadaka bir burhandır (delildir). Sabır ise (kişinin yolunu aydınlatan) bir ziyadır. Kur’ân, (ona uyup uymama ölçüsünde) senin ya lehinde ya da aleyhinde bir delildir. Her yeni gün başlarken kişi pazara çıkıp kendini bir köle gibi satışa arz etmiş demektir; neticede ya Allah’a
itaatiyle kendini azaptan kurtarmış ya da şeytana uymak suretiyle kendini helâk etmiş olur.” [Müslim, Taharet 1]
Selim Bekdemir 03.12.2019 08:20 İstanbulHer tecelli, seni istikamete taşımak içindir. Her tecelli, sana istikamet vermek içindir. İnşallah zayi edenlerden, israf edenlerden olmayalım ki tecellilerden istifade eden olalım.
Yani göz ardı edilecek, hesaba katılmayacak hiçbir tecelli yok bu âlemde. Bu âlemde var olan her zerre insana istikamet vermek içindir. Bu nedenle çok düşünmeliyiz. İnsan düşünebildiği kadardır. Ne kadar da az düşünürsünüz ayetinin muhatabı olarak çok düşüneceğiz, Allah için düşüneceğiz. (Bkz. Mü'min, 58)
Yaşadığın bir tecelli varsa dur ve düşün! 'Acaba ben bir
yerlerde hata mi yaptım?' Ne yaptığını bulamadıysan bunun senin için bir imtihan olduğunun kabulü ile yaşadığın tecellilerden istifade etmeye çalış fakat asa isyan etme (hiç olmak).
Selim Bekdemir 29.11.2019 08:13 İstanbulSabah vakti yârin gül saçan kâkülünü gül bahçesi gibi gördüm.
Yârin yüzü güneş gibi görünüyor(du) gözüme, (öyle gördüm).
Onun himmeti, Haydar’ınki gibi, umman denizidir, şüphesiz.
Âşıkların gözleri, her an, her zaman yâr ile açılır (şüphesiz).
(Yârin) tuzak gibi olan zülfünde esirim böyle ben;
Gönlümden kan akar; yârin darağacında Mansur oldum ben.
Eğer gönle mutluluk veren sevgiliye kavuşan kimdir, bilmiyorsan sen;
Dosttur, yabancı değildir; eğer yârin darağacında olursan sen.
Ey Lütfî! “Sevgiliye yakın olmak nedir?” diye bana sorma,
Yolunda ölenlere sor; dostun seçkinlerine kulak ver, (bana sorma).
Sevgili dostlar Cuma mız mübarek ola... aşk ile..
Selim Bekdemir 28.11.2019 08:33 İstanbulKâşâni’ye göre de, Hakikat-i Muhammedî mertebesi bütün hakikatleri kuşatan ve külliliği sayesinde bütün cüzlere sirayet eden hakikattir. Allah’ın yarattığı ilk şey benim nûrumdur hadîsinde işaret edilen, Ahmedî nurdur. Bu yorumla Nûr-i Muhammedi, nurların nûru veya ruhların babası diye isimlendirilmiştir. Kâşâni der ki, Hz. Peygamber’in peygamberlerin sonuncusu olması, onun kâmillerin sonuncusu olmasıdır, çünkü Allah kendisinden sonra kemalde ona denk başka birisini yaratmamıştır.
“Biz ilkleriz ve sonlarız” demekle de, ilkde ve sonda zatî tecelli olduğu anlatılmaktadır. (Tasavvuf Sözlüğü Abdürrezzak Kâşâni s.217-218)
Selim Bekdemir 26.11.2019 08:31 İstanbulEhl-i ihvan ile konuşularak halledilemeyecek hiçbir mesele olmamalıdır. Feragat ehli olmalıyız. Uzlaşan taraf, her zaman feragar eden taraftır. Bütün feragatler Rabbimiz için olmalıdır. Bu noktada bize " Bu kadar da olmaz " diyebilirler. Zaten ihvanlıkta ölçü budur. (kendi gerçeğine seyir)
Selim Bekdemir 25.11.2019 08:32 İstanbulEbû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhumâ demişlerdir ki:
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ayağına batan dikenin verdiği acı da dahil olmak üzere müslümanın başına gelen her türlü yorgunluk, hastalık, tasa, keder ve üzüntüyü, Allah müminin hatalarını mağfiret etmeye vesile kılar.”
[Buhari, Merdâ 1; Müslim, Birr 49]
Selim Bekdemir 22.11.2019 08:13 İstanbulAğla gözüm ağla, gülmezem ayruk
Gönül dosta gider, gelmezem ayruk
Ne gam bunda bana, bin gez ölürsem
Anda ölüm olmaz, ölmezem ayruk
Yansın canım, yansın aşkın oduna
Aksın kanlı yaşım aksın, silmezem ayruk
Göyündüm aşk ile, ta kül olunca
Boyandım rengine, solmazam ayruk
Beni irşat eden mürşid-i kamil
Yeter, bir el almazam ayruk
Varlığım yokluğa denişmişem ben,
Bugün, cana, başa kalmazam ayruk
Fenadan bekaya göç eyler olduk
Yüneldim şol yola, dönmezem ayruk
Muhabbet bahrinin gavvası oldum,
Gerekmez, Ceyhuna dalmazam ayruk
Dilerim fazlından ayırmayasın
Hocam, senden özge sevmezem ayruk
Söyler aşık dilinden bunları Yunus
Eğer aşık isem, ölmezem ayruk
Sevgili dostlar Cuma mız mübarek ola ... aşk ile..
Selim Bekdemir 21.11.2019 14:11 İstanbulKurbanım, ehl-i ihvan; her işini Rabbine bağlayandır. İși
altmış altıya bağlamak diye bir tabir vardır. Ebcet hesabında, hilal ve lale altmış altı olarak hesaplanır ve bu sayı da Allah (c.c.) diye okunur. Yani işi altmış altıya bağlamak, işi Allaha bağlamak manasındadır. Tevhid saliki, tıpkı bu sözde olduğu gibi bütün işlerini Rabbine bağlamalıdır.
Hilal figürleri, bu sembolleri ifade ettikleri için cami içinde
ve minarelerde kullanılır. Osmanlı kültürümüzde lale Allah'ı, gül Muhammed'i, karanfil ise Ali'yi temsil eder. Bu nedenle Osmanlı döneminde öncelikle hilal, lale, gül ve karanfil tercih edilmiştir.
Bu itibarla beşeri münasebetlerimizde, yaratandan ötürü
bir ünsiyet olursa; insanlarla yakınlığımız, Rabbimiz ile yakınliğın talimine dönüşür. Bu durumda halk ile olan muhataplık, Rabbimizle olan muhataplığın talimine dönüşür.
İsimlere takılmadan, şartlanmadan, suretperestlik yapma
dan yaşanılan dostluktaki ünsiyet, Rabbimiz ile hemhâl olmanın talimi olur. Sırf işin suretinde kalanlar suretperest olurlar ve putperestlikten kurtulamazlar. Siretin arifi olanlar ise suret ile muhatap olsalar da aslında Hak ile muhataplığın talimini ederler. Ehl-i tevhid olanlar, meseleye bu minvalden bakmak ve her şeyi Hakka bağlamak zorundadırlar.
(selam olsun hidayete tabi olanlara)